Ayrıntı Yayınları’nın
Lacivert Kitaplar serisinden çıkan Günah Keçisi gülme, öpüşme, şöhret,
aptallık ve baştan çıkarma gibi sıradan, sıradan olduğu ölçüde gözden kaçan, deşildikçe
ise ilginçleşen birbirinden farklı olguların yanına eklenerek serinin genel
çizgisini takip ediyor ve kavramı hem toplumsal- dolayısıyla kültürel, siyasal
ve ekonomik, hem de psikolojik yönlerden çarmıha geriliyor.
Gündelik hayatta herkesin kullandığı, ortak deyiş olarak nitelendirilebilecek
pek çok sözcük veya söz öbeği vardır. Bu deyişlerin nereye gönderme yaptığını
bilsek dahi çoğu kez nereden geldiğini bilmeyiz. Bilip bilmemenin de ötesinde,
tıpkı atasözlerinde ya da deyimlerde olduğu gibi, nereden, ne zaman ve hangi
sebeplerle doğduğunu sorgulamak dahi gelmez aklımıza. İşte Charlie Campbell Günah Keçisi’nde “suçlama oyunu” olarak
tanımladığı evrensel davranış kalıbının arkeolojisini yaparak tarih boyunca
hangi toplumlarda, hangi kültürlerde hangi biçimlerde tezahür ettiğini ortaya
koyuyor ve okuyucuyu çoğu kez felaketlere yol açan karalama külliyatıyla baş
başa bırakıyor.
Suçlamak acıkmak, susamak, sevmek, özlemek, öfkelenmek kadar
temel ve insani güdülerden biri. Kelime anlamı itibariyle gayet anlaşılır olsa
da bu refleksin altında yatan karmaşık süreçleri açıklamak ve rasyonel bir
zemine oturtmak tahmin edilenden çok daha zor. Elbette kitapta bahsedilen,
“kurban” durumundaki masumlara yöneltilen türden bir suçlama oyunudur. Oyun
başlarda bazen bitki ve hayvanlar, bazen nesneler, bazen de doğa olaylarının
günah keçisi ilan edildiği toplumsal bir ritüel iken, zamanla kurbanlar
insanlara, oyun da ritüelden çıkarak davranış kalıbını ifade eden bir baş etme stratejisine
dönüşmüştür. Campbell’a göre, insanın günah keçileşirme eğiliminin altında
sorumluluktan kaçma, kendi hatalarını üstlenmeme, suçluluk duygusundan kurtulma
gibi nedenler yatmaktadır. Başarılarını kendi özelliklerine bağlayarak övünen birey,
başarısızlıkları ve hataları karşısında gönüllü bir pasiflik hali benimseyerek
içinde bulunduğu olumsuz durumdan kurtulmaya meyleder. Günah keçileşirme,
insanoğlunun karşılaştığı tarihsel ve sosyal felaketler karşısında geliştirdiği
bir hayatta kalma stratejisidir adeta ve bu tutum insanlık tarihinin en erken
dönemlerinden bu yana değişmeden süregelmiştir.
Kitapta geçen örneklere göre yüzyıllardır suçlama oyunun
hedefinde çoğunlukla kafirler, cüzamlılar, homoseksüeller, Yahudiler,
Katolikler, komünistler, din adamları ya da -en uç seviyesinde- Tanrılar
olmuştur. Tarih, renginden, sınıfından, cinsiyetinden, etnik kökeninden, siyasi
duruşundan, inanç sisteminden ve kimliğin bir parçasını oluşturduğu kabul
edilen daha pek çok unsurdan dolayı başkalarını suçlama oyununda toplumun
“öteki”sini oluşturan bu insanları satır aralarına yazarken, çoğunluk
tarafından “kahraman” olarak bilinenlerin adını altın harflerle işlemiştir. Bu
bağlamda, günah keçileşirme ve kahramanlık arasındaki tamamlayıcı ilişkiye
dikkat çeken Campbell , Alfred Dreyfus, Troçki, Rosenbergler gibi birçok örnek
üzerinden “sessiz kahramanlar” ya da toplumsal nefret figürlerinin hangi niyetler ve söylemlerle ipe götürüldüğünü
gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor.
Kitapla ilgili görüşler elbette okurdan okura değişecek ve
yazıya dökülmüş her düşüncenin kaderinde olduğu gibi olumlu-olumsuz
eleştirilere tabi olacaktır. Şahsi kanaatimce Günah Keçisi, inanç sistemleri, ekonomi, siyaset, bilim ve gündelik
yaşamdan örnekler vererek insan türünün başlangıcına dayanan günah keçileştirme
eğilimini iredeleyerek suç ve sorumluluk üstüne düşünmemizi sağlaması,
böylelikle de toplumun ve bireylerin özdüşünümsel bir eleştiri yetisi
geliştirebilmesi açısından oldukça verimli bir kitap. Özellikle Türkiye gibi
faili meçhullerin bu denli kabarık olduğu , tarihiyle yüzleşmekten aciz, özür
dileme erdeminden nasibini alamamış, tüm siyasi tarihi boyunca izlediği
politikaların yolunun “öteki”ni dışlamak ve inkar etmekten geçtiği, samimi
adımları atmamakta var gücüyle direten bir ülkede ve de “emir kulu” söylemi üzerinden suçlarını
aklamaya çalışanların, vicdanının üzerini kara çarşaflarla örtmek isteyenlerin
bolluğundan boğulduğumuz bir dönemde herkesin acilen durup Günah Keçisi’nin ne dediğini düşünmesi gerekiyor. Kitap her ne
kadar özcü ve karamsar bir bakış açısına sahip, yer yer de önyargılı ve aşırı
didaktik gibi görünse de, pek çok şeyin yanıtını şu iki cümleyle veriyor: “Peki
günah keçilerini suçlamayacağız da kimi suçlayacağız? Tabii ki birçok şey için
kendimizi.”
* SoL Kitap, Temmuz 2013
Yorumlar
Yorum Gönder