Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kırbacını Kendine Doğrultan Bir Kadın: Matmazel Julie

Bu sezon   Tiyatro Boyalı Kuş ' un feminist bir dramaturji ve sahneleme anlayışıyla güncel bir değerlendirmeye tabi tuttuğu ve yapıbozumuna uğratarak yorumladığı  Matmazel Julie ’nin prömiyeri 19 Kasım 2012’de Sahne Cihangir’de gerçekleşmişti. Modern tiyatronun öncülerinden olan İsveçli yazarın 1888 yılında yazdığı oyunun rejisini ve genel sanat yönetmenliğini  Jale Karabekir üstlenirken, Mehmet Aslan’ı  Jean (uşak), Asiye Dinçsoy’u  Kristin (aşçı), Yeşim Koçak’ı ise  Julie (matmazel) rolünde görüyoruz. Oyun, dürtüleriyle hareket eden ve soyluluğunu reddetmeye çalışan kont kızı Julie ile, bireysel başarıya inanan ve kendini “kumaşı iyi” olduğundan ötürü soyluluğa layık gören uşak Jean arasında var olduğu sanılan bir duygunun, yaşadıkları cinsellik sonucu nasıl bir iktidar mücadelesine dönüştüğünü anlatma konusunda oldukça katmanlı bir yol izliyor. İlk etapta kadın-erkek arasında geçen sıradan bir aşk ilişkisine odaklanıyor gibi gözükse de kısa bir süre sonra aslında bunun

Hatta Tiyatro Da Yapılmayıversin

Öncelikle yazıya başlamadan, Cengiz Semercioğlu'nun 18 Aralık Salı günü Hürriyet'teki köşe yazısından bir bölümü paylaşmak istiyorum aşağıda. "Kapalı yerde sigara yasağı başladığı günden bu yana tiyatro oyunlarında da oyuncular sahnede sigara içemiyor. Ama ısrarla içmek isteyenler var. Bu bir sansür mü? Oyuna müdahale mi? Değil! Son olarak “Sezuan’ın İyi İnsanı” adlı oyunu sahneleyen oyuncular, sahnede sigara içtikleri gerekçesiyle Sağlık Bakanlığı denetçileri tarafından para cezasına çarptırıldı. Oyuncular da itiraz ediyor buna. Neye itiraz ediyorsunuz arkadaşlar? Pekala sahnede sigarayı yakmadan elinizde tutabilirsiniz… Oyuncunun sigara içmesi oyunun vazgeçilmez bir unsuruysa, buhar üfleyen elektronik sigaralardan kullanırsınız, olur biter. İlla gerçek sigara mı kullanmak zorundasınız? Sahnede, bir tecavüz sahnesinde rol arkadaşınıza gerçekten tecavüz mü ediyorsunuz? Ya da bir cinayet sahnesinde gerçek silahla mı ateş ediyorsunuz? Na

Herkesin Kendine Tiyatrocu Olduğu Bir Çağda ‘Yürü Ya Kulum’

“Artık bu görgücülüğün, bu rastlantısallığın, bu bireyciliğin ve bu anarşinin bitmesi gerekir.  Okuyanlarından çok yazanlarına yarar sağlayan bu bireyci şiddet bitsin artık. Bu kapalı, bencil ve kişisel sanat gösterileri kesinlikle bitsin artık.” Antonin Artaud, Tiyatro ve İkizi      Belki bilenler vardır, yüksek lisans tezim kapsamında bir süredir alternatif tiyatrolar ve seyircileriyle kafayı fena halde bozmuş durumdayım.      Başından beri hem neyi, hem de niye araştırdığımı soruyorum kendime. Elbette gerek tezde, gerekse tam da şu an en azından birkaç kayda değer sebep söylemem gerekir; ama bu yazıda bunun en öznel ve dolayısıyla en samimi cevabını vereceğim. Ben, her şeyden önce, kendimden yola çıktım. Kendime eğildim. Kendimi sorguladım. Bunca yıl tiyatro delisi olmak için hiç uğraşmamıştım. Gösterime yeni başlayan ya da son gösterimi olan veya ödül alan oyunları kaçıracağım/kaçırdım; taze bir araya gelmiş topluluklardan bihaber olacağım/oluyorum paniği yaşamamı

Eleştiri Kültürsüzlüğünün Kod Adı: Körler Sağırlar Birbirini Pohpohlar Veyahut Da Yuh’alar

 “Aydınlar kendi özel dünyalarının onayını almış şeylere daha şimdiden o kadar bağlılar ki, entelektüel seçkinlik etiketi taşımayan hiçbir şeyi arzulamıyorlar.”                                                                                                                                  Adorno – Minima Moralia Eleştiri apayrı bir kültürdür. Bu nedenledir ki, bu şuurlu eylemin kendisine  eleştiri kültürü  denir.  O  denli ciddiye alınması gereken bir mevzuudur ki, ülkemizin en sayılan ve gözde büyütülen eğitim “yuvaları”ndan olan Boğaziçi Üniversitesi’nde,  Eleştiri ve Kültür Çalışmaları  adıyla bir yüksek lisans programı olarak okutulmaya hak kazanmıştır.   Eleştiriden bozmalar ise, düpedüz kültürsüzlük ya da su katılmamış tecrübesizlik, yer yer kendini bilmezliktir. Ne yazık ki Türkiye’de de hemen her alanda bunun örneklerini görmek mümkündür.   Öncelikle, nedir eleştiri? Bir metni, bir yapıtı ya da bir kişiyi belli birtakım nesnel –kimi zaman öznel- kriterler ölçü

Arabesk Yasaklanırsa..

           Türkiye televizyonlarında hatırı sayılı bir avuç dizi kaldı ve müthiş de kemikleşmiş bir kitleleri var. “Ben hiç televizyon izlemem” diyenler bile kendilerinden taviz vermek uğruna ısrarla, inatla izlemeye, RTÜK’ten, hatta daha tepeden gelen tüm baskılara direnmeye ve dizilerine sahip çıkmaya kararlı. Leyla ile Mecnun, Behzat Ç, İşler Güçler ve Şubat şu an benim bildiklerim ve sayabileceklerim. İzleyen insanlara baktığımızda kentli, eğitimli, çoğunluğu gençlerden oluşan ve orta sınıf mensubu insanlar görürüz. Bu kitle için gerek sisteme karşı duruşlarına kulak veren, bunu yaparken de belli bir kaliteyi ve tadı yakalatan diziler yukarıda saydıklarım. Tüm bunların yanı sıra, sosyal medyanın her an aktivistliğe hazır ruh haliyle, dizi esnasında kullandıkları hashtag’lerle ‘tweet setter’ olma gücünü de ellerinde bulunduruyorlar.      Dün akşam bunun çok güzel bir örneğini Leyla ile Mecnun’un #arabeskyasaklanırsa vurgusuyla gördük. Hashtag dün akşamdan beri hala trend l

Kim Demiş Yalanlar Sevilmez

"Yaşam bin bir güzellikle dolu ve sen daha yolun başındasın. Upuzun, çok güzel ve hatta bizimkinden de güzel bir hayat yaşayacaksın.. İyi ki doğdun!" İşte ilk ve en büyük yalanlardan biri. Yeni doğan bir bebeğin etrafındaki herkesin dile getirdiği, dile getirmese bile gözleriyle ifade ettiği cümleler. Oysa daha en başta en vahşi gerçekler çarpılsa yüzümüze, kim isterdi ki hayata gelmeyi?. "Hayat acımasız, soğuk ve zalim, haksız ve hain bazı insanlara.." "Büyüyüp okuyacak, üniversitelere gideceksin.." "Aslında işler hiç bildiğin gibi değil çocuk. Daha ilkokulda senden bir yarış atı yaratıp üzerine binip vurucaz kırbacı. Sen durmadan çalışmak, çalışmak ve başarmak zorundasın. Unutma, bir nebze de olsa bizim projemizsin ve yakalayamadığımız okul başarısının eksikliğini senin sayende gidermeyi hayal ediyoruz. Yok, eğer zaten başarmışsak, durumun daha da vahim. En az bizim kadar; ama tabi ki yetmez, ikinci, üçüncü, beşinci üniversiteyi bitirip yabancı