Roman, kendine has estetik ölçütlerle değerlendirilmeyi hak
eden ve gerektiren bir edebi türdür. Buna rağmen her roman –ne denli kurguya
dayalı yazılmış olursa olsun, içinden çıktığı döneme dair birtakım kalıntılar
barındırır. Elbette bu kalıntılar tarih kitabı misali bir analize izin vermez,
zira en nihayetinde bir edebiyat türü olan romana bu şekilde yaklaşmak onun
sanatsal değerini hiçe sayıp kitabı da bir tarihi belgeye indirgemek olur.
Ancak toplumsal olgular gibi, sanat alanının da icra edildiği çağ ile yakından
bir ilişkisi olduğu göz ardı edilemez. Buna verilebilecek en bariz örnekler,
20. yüzyıl başında Almanya’da I. Dünya Savaşı’na, Rusya’da ise Sovyet rejimine
bağlı olarak gelişen sanat akımlarıdır. Bu bağlamda, Mihail Bulgakov’un kendi
yaşam tecrübelerinden yola çıkarak yazdığı Teatral
Bir Roman (Siyah Kar), bir piyesin sahnelenme sürecinin yanı sıra hem
dönemin belli siyasi ve toplumsal koşullarına, hem de Moskova’daki tiyatro
dünyasına ışık tutar.
Dünya klasikleri dizisi başlığında Rus edebiyatının
öncülerini yayımlamaya devam eden Everest Yayınları, geçtiğimiz yıl Rus
edebiyatının önde gelen oyun yazarı ve romancılarından Mihail Bulgakov’un toplu
eserleri kapsamında “Moliere Efendi”, “Son Günler” ve “Üstat ile Margarita”
kitaplarını orijinal dilinden çevirerek bir kez daha okuyucuyla buluşturmuştu.
Diziye bu ay, daha önce farklı adlarla Türkçeleştirilmiş olan Teatral Bir Roman da eklendi.
İki bölümden oluşan Teatral
Bir Roman (Siyah Kar)‘da birinci tekil şahsın ağzından dinliyoruz hikâyeyi.
Hikâye, Bağımsız Tiyatro’nun rejisörlerinden Borisoviç İlçin tarafından
Maksudov’a gönderilen esrarengiz mektup ile başlıyor ve aradaki olaylar birinci
bölümden sekizinci bölüme kadar olan kısımlarda geriye dönülerek aktarılıyor.
Vapurdan Haberler gazetesinde çalışan ve edebiyatla hiçbir ilgisi olmayan
Maksudov, yaşamından bunaldığı ve durmadan yakındığı dönemde bir gece ansızın
roman yazmaya karar verir. Roman tamamlandığında ise hayatında hiç duymadığı
bir kelime ile tanışacaktır: “sansür”. Yazdığı romanın kitap olarak
basılamayacağını öğrendikten sonra şansını dergilerde zorlar; ama aldığı tek yanıt
“kabul edilmedi” olur. Tam intihara kalkıştığı gecede mucizevi bir şekilde
editör ve yayımcı İlya İvanoviç Rudolfi kapıya dayanır kısa süre içinde
Maksudov ünlü yazarlarla dolu yeni bir dünyaya adım atar. Bu dünyanın ne denli
yapmacık ve boş olduğunu anlaması da bir o kadar kısa sürer. Yine bir gece
aniden aldığı bir karar bu kez Maksudov’u romandan bir piyes oluşturmaya iter
ve romanın gövdesi bu bölümden itibaren şekillenir. Maksudov, piyes tamamlanır
tamamlanmaz Bağımsız Tiyatro ile bir sözleşme imzalayarak tiyatro dünyasına
adım atacaktır, ancak sahneleneceği söylenen piyes türlü türlü engellerden
ötürü bir türlü seyirciyle buluşamayacak ve romanla aynı kaderi paylaşacaktır.
Teatral Bir Roman
(Siyah Kar)’ı ilginç kılan bazı noktalara değinmekte ve bu noktaları
okurken akılda tutmakta fayda var. Öncelikle roman, pek çok yönden bakıldığında
Mihail Bulgakov’un hayatının özeti olarak değerlendirilebilir. Okuyucuyu bu
yargıya vardıran ise, yazar Bulgakov ile karakter-yazar Sergey Leontyeviç
Maksudov’un hayatlarındaki paralellikler. Maksudov gibi, kendisi de tiyatroyla
ve roman yazmakla uğraşan Bulgakov, Moskova’ya yerleştikten sonra epey
sıkıntılı bir tiyatro macerası yaşamıştır. 1922 ve 1926 yılları arasında
yazdığı oyunların büyük kısmı Sovyet rejimi tarafından ya sansüre uğramış ya da
tamamen yasaklanarak sahneye konmaları engellenmiştir. Kitap da benzer şekilde,
Maksudov’un sansüre takılacağı için yayımlanması imkânsız olarak görülen romanı
Siyah Kar’ın piyese dönüştürüldükten
sonra sahnelen(-eme)me yolculuğunu anlatır ve bu olaylar üzerinden Rus tiyatro
dünyası hicvedilir. Kitapla ilgili bir diğer ilginç nokta, romanda adı geçen
karakterlerin gerçek hayattaki karşılıklarının saptanarak kitabın başında bir
liste şeklinde okuyucuya sunulmuş olmasıdır. Listede yer alan bilgilere göre
kitapta söz edilen efsanevi Bağımsız Tiyatro, gerçek hayatta Bulgakov’un da bir
dönem görev aldığı Moskova Sanat Tiyatrosu. Bağımsız Tiyatro’nun yönetmenlerinden
İvan Vasilyeviç ise, Moskova Sanat Tiyatrosu’nun kurucularından biri olan ünlü
yönetmen Stanislavski’nin ta kendisi. Yazarlar, kişiler ve yaşamlar arasındaki
benzerliğin ötesindeki bu paralellikler ister istemez okuru, Siyah Kar’ı yazarın hayatının bir özeti
olarak okuma noktasına götürüyor ve gerçek ile kurgu arasındaki ince çizgiyi bulanıklaştırıyor.
Romanda anlatılan durum ve olaylarla neredeyse bir yüzyıl
sonra hala karşılaşıyor olmanın gerçekten de şaşırtıcı olduğunu ve bu durumun Teatral Bir Roman’ın klasikler arasında
yer almasını sağladığını söylemek mümkün. Yazın ve tiyatro dünyasında söz
sahibi sanat simsarları, rüşvet, sosyal sermayenin sağladığı ayrıcalıklar,
tiyatroya para ödemeyi lüzumsuz gördüğü için bedava bilet ve davetiye peşinde
koşan insanlar, işletmelerde kemikleşen idari yapı ve kurumsallaşmanın dışına
çıkamama, aktörlerin, yazarların ve yönetmenlerin şişik egolarının estetik
arayışlara ve öncü çalışmalara ket vurması, iktidar ve sanat arasındaki
çetrefil ilişkiler… Tüm bunlar günümüzde tiyatro dünyasında hala çözüm bekleyen
meseleler. Bu anlamda roman hem yazıldığı döneme tuttuğu ayna ile okuru
aydınlatıyor, hem de günümüzde tiyatro alanında yaşanan süreç ve sorunlara
eleştirel ve sorgulayıcı bir bakış yöneltmeye teşvik ediyor.
* Agos Kirk/Kitap, Mayıs 2013
Yorumlar
Yorum Gönder