Ana içeriğe atla

YGS KOLAJI


Bu metin biraz kolaj biraz da izlenim içerir.


Yitirilen Gençlik Serveti



Ali Demir:
''Sınavda hiçbir adayı haksız bir şekilde diğerinin önüne geçirecek herhangi bir uygulama asla oluşmamıştır. Bu nedenle tüm adaylarımızın ve velilerin son derece rahat olmalarını ve gerçekleşmiş olan sınavdan şüphe etmemelerini istiyorum. Basında şifre olarak bahsedilen durum hiçbir adayın soru kitapçığı için geçerli değildir.”

  “Ortaya atılan şifre iddiaları tamamen asılsız ve gerçek dışıdır.”


Recep Tayyip Erdoğan: "ÖSYM Başkanının yaptığı açıklamalar benim için tatmin edicidir. Birileri tezgahları bozulduğu için rahatsız.  Amaç, ikinci sınavın engellenmesidir. Sokaklara kimlerin döküldüğü de ortadadır. Bu provokatif eylemler YGS maratonunun olumsuz etkilememelidir."

Abdullah Gül: “Başkandan (ÖSYM Başkanı Ali Demir) aldığım bilgiler beni tatmin etti. Öğrencilerimizin güvenle kendilerini ikinci sınava hazırlamaları gerekir."

Ali Demir: (Sınava giren adaylara gönderilen mektuptan)
"Tüm adaylara verilen soru kitapçıklarında sorunun doğru cevap seçeneği rastgele biçimde değiştirilirken, diğer seçeneklerin yerleri de rastgele değiştirilmesi gerekirdi. Ancak geliştirilen yazılım çalıştırıldığında her soru için rastgele verilmesi gereken değerler sehven sıralı olarak verildiğinden, oluşturulan soru kitapçıklarında bazı sorularda en büyük değerli seçeneğin hemen sağındaki seçeneğin doğru cevap olması durumu ortaya çıkmıştır."

- “YGS’de 126 puanı olan öğrencinin bir günde puanı 360 puan yükselerek 485’e çıktı.”
- “17 soru yaptım, sonuçta 29 yanlış var.”
 “Türkçe’den 31 doğru 6 yanlış yapmıştım. Ama sonucuma göre 6 doğru 31 yanlış çıktı.”
“Düşük puan aldığını belirtilen 18 yaşındaki genç kız, kendisini iple astı.”

 - YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan, Ali Demir için, “Çok düzgün adam, talebeler elini öpsün. Demir, krizi çok kötü yönetmiş olabilir ama hiçbir çocuğun hakkı yenmediği için güvenilir bir sınavdır. Benim için hak yenmemiştir, imtihanın sahibi olarak beni ilgilendiren budur.” diyor.

Binlerce şikayet dilekçesi veriliyor. Belki sayısı on binleri bulan öğrenci yurt genelinde haklarını aramak için sokağa dökülüyor. Binlercesinin hakkı yeniyor. Polisten, liselerin yöneticilerinden ve duyarsız yurttaşlardan gelen baskılara maruz kalıyorlar. Kimileri gözaltına alınıyor. Gencecik bir insan hayatına son veriyor. Aylardır tüm bunlar yaşanırken “Tatmin oldum.” açıklaması dışında tatmin edici bir açıklama yapamayan ve olanlara seyirci kalan Başbakan, başsavcılığın iddiaları soruşturup sonuçlandırdığını, sınavda herhangi bir kopya hadisesinin olmadığını ortaya koyduğunu dile getirerek şunları söylüyor:



"Şimdi ben Sayın Kılıçdaroğlu’na, Sayın Bahçeli’ye, onların yandaş, candaş medyalarına soruyorum; yüzünüz kızardı mı, utandınız mı? Hiç beklemeyin. İnanın bunların yüzü kızarmaz, bunlar yanlış yaptık, özür dileriz deme erdemini göstermez. Çünkü tek amaçları; çamur at, izi kalsın.”


Yargıdan çıkan bu kararın ne önemi var! İçimizin rahatlaması mı gerekiyor şimdi? “Aa! hata yapmışız, 1,5 aydır boşuna bu kadar hadise çıkartmışız, her şey bizim kendi hüsnü kuruntumuzmuş, yanlış anlamışız, yanlış görmüşüz, yanlış hatırlayıp hesaplamışız, sınavda ne yaptığımızı, çözdüğümüz soruları bizden iyi bilen birileri varmış...” mı demeliyiz? Tüm öğrenciler, veliler, haksızlığa başkaldıran öğretmenler, okul yöneticileri, avukatlar ve medya kalkıp başımızdakilerden “hukuku ve yöneticilerimizi boşuna meşgul ettiğimiz” için özür mü dilemeli? Benim şahsi görüşüm güvenilirliği ve meşruluğu bu kadar sorunlu bir sınavın yargı kararına bile sunulmadan iptal edilmesi şeklindeydi, hala da savunuyorum bu görüşü.


Bakan Hayati Yazıcı adına ÖSYM Başkanına gönderildiği iddia edilen torpil maili hakkında konuşan Recep Tayyip Erdoğan, Kılıçdaroğlu için, “Eğer yürüyen yalan görmek istiyorsanız, Kılıçdaroğlu’na bakın. İnsan bir araştırmaz mı, soruşturmaz mı, işin aslını, doğrusunu öğrenmeye tenezzül etmez mi? Birisi çıkıyor eline bir kağıt tutuşturuyor, hemen o da bunu konuşuyor." diyor ya, ben de Başbakana sormak istiyorum:

Hakkında bunca iddia dolanan ve  “Bırakın profesörlüğü teknisyen bile olamaz.” dendiği halde ÖSYM başkanlığına getirilen Demir’in 3 cümlesi ile hemen tatmin olan başbakanımız, ortada bunca itiraz varken acaba hiç mi araştırmaz, soruşturmaz, provokatör dediği öğrencilere kulak vermez?
Bu sınavın iptal edilmesi için gereken kanıtı yargıda aramak yerine öğrencilerin yaşadıklarında ve deneyimlerinde arasalardı keşke.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yanlış Bir Türkiye Doğru Yaşanmaz

İçinden geçtiğimiz günler aşikâr. Günlerdir, “ne yazacağım” ile, “yok yok, kafamı toparlayamıyorum” cümleleri peş peşe sıralanıyor. Derken, birden bir şimşek parlıyor ve ak sakallı ilham ninesi aklımı çeliyor. Bilinmeyenli bir denklemi çözmeyeceğime göre, diyorum, bildiğimiz şeyleri sıralayayım. Gezi’den bu yana her gün kara kara düşündüğümüz ve düşün düşün bir türlü işin içinden çıkamadığımız şeylerin bir kez daha üzerinden geçmek istiyorum. Tünelin sonundaki karanlığın resmini çizmek gibi sado&mazo bir niyet güdüyorum. Geçen yıla kadar baĞzı şeyler hâlâ hayalken (kâbusken demek daha doğru aslında), hayal gibi gözüken her şeyi mümkün kılan iktidarın kudreti hepimizin yüzüne günbegün tokat gibi çarpıyor ne yazık ki. Bizler, “gülmek devrimci bir eylemdir” derken aslında olan şey bir darbeydi bu ülkede. Kurumlarıyla, organlarıyla, hukukuyla, rejimiyle, insanıyla topyekûn “yeni” bir Türkiye var karşımızda. Elbette yıllardır önümüze konan ve hepimizi zehirleyen yemek aynı, asl...

Bir büyük yalan: “Yazmasam deli olacaktım” ya da marazi bir eylem olarak yazma edimi

Edebiyat tarihinin “yazmasaydım çıldıracaktım” diyen yazarlarla dolu olduğu hemen herkes tarafından bilinir. Hatta iyi bir yazar olmanın yolunun adeta bu kanonlaşmış histerik itiraftan geçtiğine inananlar da çoğunluktadır zannediyorum. Bu duyguyu en yalın ve samimi şekilde dile getirenlerden birisi de Sait Faik Abasıyanık’tır. Harita’da Bir Nokta öyküsünde yazma edimine duyduğu zarureti şu satırlarla dile getirir usta yazar:  “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmazsam deli olacaktım.” Şöyle bir sahne canlandırabiliyor musunuz kafanızda: Tonla para döküp terapiye gidiyorsunuz ve bir süredir içinde bulunduğunuz ruh...

Alışmak Sevmekten Daha Zor Geliyor

Bir ilişkiyi sonlandırmak, yeni bir ilişkiye başlamak kadar zor gelir insana; çünkü her bir yeni ilişki, yeni heyecanlar, yeni tatlar, yeni hazlar anlamına olduğu kadar yeni kırgınlıklar, yeni yılgınlıklar, yeni vedalar anlamına da gelir. Her yeni başlangıç yeni bir potansiyel ayrılıktır aynı zamanda. Bazen eskilerin hayaleti öyle dadanır ki zihnimize, başından çok sonuna odaklanırız ilişkilerin de: “Ya bu da öyle biterse?” Bu evham bazen kalbimizi öyle körleştirir, öyle köreltir ki içimizi, yeni insanlardan, yeniden sevmelerden, yeniden alışmalardan ölesiye korkarız. Nerede bize yakılan bir yeşil ışık görsek, ardımıza bile bakmadan tünelin karanlık ucuna doğru hızla depar atarız. Kimi zaman tamamen farkında kimi zamansa tamamen istem dışı olarak iteriz ayağımıza kadar gelen mutluluk fırsatını. Yeni bir yenilginin korkusu öylesine felç eder ki bizi, adım atamaz hale geliriz. Beckett’in şu ünlü, “ Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil .” s...