Kimileri laylaylom geçmiş olan çocukluğunu özler. Kimileri hiç yaşanmamış bir çocukluğu. Kimileri yalnızca çocuk olmayı… Bazıları hepsini birden özler. Sorumsuzluğu, kontrolsüzlüğü, pervasızlığı… Hata yapabilmeyi, kırıp dökebilmeyi, avazı çıktığı kadar bağırabilmeyi, bazen dayak yiyene kadar anıra anıra ağlayabilmeyi... Tanımadığı insanlara bile güvenmeyi, tanıdıklarına zaten güvenmeyi… Hatalarıyla kabullenilmeyi, başarıları için şımartılmayı, koşulsuz şartsız sevilmeyi… Onu, ne yaparsa yapsın hiç bırakmayacak birileri olduğunu bilmeyi, korunup kollanmayı istemeyi özler. En azından 90’lara yetişebilmişse; sokakta koşturup terlemeyi, hatta terlediği için azar işitmeyi, oradan oraya zıplarken tökezleyip dizlerini kanatmayı, sonra o kabuklarını kopartmayı, kendi hatalarından dolayı başkalarını suçlamayı, oyunlarda mızıkçılık yapmayı, hasta numarası yapıp okuldan ve ödevlerden kaytarmayı, körebe oynarken iki dakikalığına da olsa saklandığını sanmayı, parkta salıncak sırası çalmayı, 2 tekerlekli bisiklete binebilecek yaşta olduğunu kanıtlamak için yalvarmayı özler.
Acının, ölümün, aldatılmanın, terk edilmenin ne olduğundan bihaber olduğu günleri özler. Yalnızca kendini düşünmeyi, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanmayı, bencil olmayı özler. Kardan adam veya kadın, kumdan kaleler yapmanın onu hala mutlu ettiği günleri özler çünkü büyüdükçe o kuleleri yıkarlar. Bazen bir dalga vurur, bazen düşüncesizin teki basar üzerine ve yıkar. Bazıları kirletir bembeyaz kar tanelerini daha onlar yere değmeden. Seyretmenize bile izin vermezler. “Artık kocaman oldun” derler, ağlamanıza izin vermezler. Saklanmanıza izin vermezler. En ufak bir hatanızda ya sizden nefret ederler ya da hemen peşinize düşerler hesap sormak için. Bunu bilip de kaçamamak büyümektir. Ve sevmenize izin vermezler. İnsanların sevilmeye değer yaratıklar olmadığını her defasında acı tecrübelerle ezberletirler. Zamanı geldiğinde bırakıp gitmeyi öğrenememişseniz ya da kalmayı seçmişseniz terk ederek öğretirler. Eğer tüm darbelere rağmen hala insanlara inanmaya devam edip hala bazı şeylerin saflığını korumaya çalışıyorsanız sonunda kendi kendinize “aptal” dedirtirler.
Büyümek; hayatın bir oyun bahçesi gibi yani insanların da kırıp dökebileceğiniz, sıkıldığınızda fırlatıp atabileceğiniz oyuncaklar olmadığını fark etmektir biraz. Ve insan olmanın en güzel yanıdır unutma yetisi çünkü her seferinde siz, sevgi ve sevdikleriniz için kullandığınız sıfatların anlamını zaten unuttuğunuzdan sadece içini biraz daha boşaltmış olup devam edersiniz sever gibi, güvenir gibi yapmaya…
Görselin kaynağı: http://www.bant.tv/60/detail.php?id=12418&katid=12294 - ECE BAL
Yorumlar
Yorum Gönder