Ayrıntı Yayınları’nın
Lacivert Kitaplar Dizisi’nden çıkan Divanımdaki
Erkekler, serideki kitaplardan oldukça farklı, hatta yayınevinin diğer tüm
kitaplarından da.
Freudsevicilikten bu yana psikolog ya da psikiyatristlerin
okuyucuyu terapilerine kattıkları pek çok kitap örneğine rastlamak mümkün.
Ancak bu tür kitapların bestseller
listelerini işgal etmeleri, kişisel gelişim türündeki popüler kitaplara koşut
olarak, özellikle de son yıllarda gelişen bir durum. Zira bireyselliğin zirve
noktasına ulaştığı bir çağda modern birey için kendi gizlerini keşfetmek en
heyecan verici uğraşlardan biri haline geldi. Kabul etmek gerek ki,
başkalarının mahrem öykülerine sızabilmek veyahut bir terapistin divanına
gizlice uzanabilmek, insanoğlunun merak ve röntgencilik güdülerini epeyce
tatmin edecek türden bir deneyim. Dolayısıyla terapistlerin yazara,
hastaların(danışanların) bir kurgu kahramanına dönüştüğü terapi öykülerinin bu
denli revaçta olmasına şaşmamak gerek. Üstelik okur da bu sayede kendi kendinin
psikologu olma ve öznel sorunlarına bir cevap bulabiliyorsa. İşte, seks
terapisti Dr. Brandy Engler’ın erkek hastalarıyla çıktığı yolculukta
cinsellikten hareket ederek cinsellik dışında daha pek çok şeyi keşfettiği
öykülerden oluşan Divanımdaki Erkekler, kadın
ve erkeklerin özel hayatlarını kaplayan birçok sorunun cevabını okuyucuyla
paylaşıyor. Bunu yaparken etik kuralları göz önünde bulundurmayı da ihmal
etmiyor.
Aşka ve cinselliğe dair gerçek hikayelerin anlatıldığı
kitap, kadın ve erkeğin “doğası” olarak bildiğimiz, ama aslında kültürel birer
etiketler olan yargı ve varsayımları alt üst ediyor. Buna dair ilk ipuçlarını
daha kitabın ilk sayfalarında yakalıyoruz. Kadınlardaki cinsel isteksizlik ve
kadın cinselliği üzerine çalışan Dr. Brandy, muayenehanesini ilk açtığında
terapi talebiyle gelenlerin kendisinin de beklemediği bir şekilde erkekler
olduğunu belirtiyor. Böylelikle kronik zamparalık, porno bağımlılığı,
fahişeler, cinsel kimlik ve cinsel istek kaybı gibi sebeplerle başvuran
erkeklerin cinsel davranışlarının ardında gizlenen sebepleri ve erkeğin
kalp-penis hattında süregiden git gellerini keşfedebileceği karmaşık bir
dünyanın kapılarını aralıyor ve bizleri de bu gizemli yolculuğa davet ediyor.
Günlük hayatta genelleştirdiğimiz birtakım varsayımlar
vardır. Erkekler sekse kadınlardan daha fazla düşkündür, erkekler yalnızca
seksi düşünür, seviyorsa aldatmaz, aldatıyorsa ilişki kötü gidiyordur, seks
iyiyse ilişki de mükemmel yürür, erkek doğası gereği çok eşlidir, kadın çok
güzelse her zaman arzulanır… Bunlar ve bunlar gibi daha pek çok varsayım herkes
tarafından kabul edilmiş basit ve temel bilgiler gibi görülür, ancak durum o
kadar da basit değildir. Kitapta yer alan David’in, Rami’nin, Alex’in,
Casey’in, Mark’ın, Bill’in veya her gün yanımızdan geçen, adını bilmediğimiz diğer
erkeklerin öyküsü, erkeğin psikoseksüel dürtülerinin altında yatan önemli
gerçekleri ortaya çıkarıyor. Divanımdaki
Erkekler’de anlatılanları okumanın veya kabul etmenin her kadın için kolay
olmadığını belirmek gerekir. Terapist Dr. Brandy, bir kadın olarak kendisinin
de başlarda zorlandığını, mesleki gerekliliklerinin ve şahsi duygularının yer
yer çarpıştığını, ancak erkeklerle çalışmanın onlar hakkında kendilerinin bile
farkında olmadığı gerçekleri öğrenmenin kolay kolay elde edilemeyecek bir
fırsat olduğunu da ekliyor.
Kimi çok zengin, kimi orta halli, kimi çok iyi eğitim
görmüş, kimi çok yakışıklı veya çok karizmatik, kiminin çok iyi bir işi, evi,
arabası var, kimi yüzlerce kadınla birlikte olmuş, kimi eşine çok sadık. Türlü
çeşit erkek ve hepsinin seksle bir derdi var. Çoğu aşkın ne olduğunun cevabını,
bir kadına bağlanabilmenin ve güvenebilmenin, bir kadın tarafından
kabullenilmenin, sevilmenin, onaylanmanın yollarını arıyor. Brandy Engler’ın
dediği gibi cinsellik, aslında benliğin küçük bir temsilcisi. Örneğin David,
kendi değerini kadınlar üzerinden inşa ettiği ve yalnız kalmaktan korktuğu için
düzenli bir ilişkisi olmasına rağmen her gece zamparalık yapıyor. Casey ise, deli
gibi aşık olduğu sevgilisiyle sevişmektense porno izlemeyi tercih ediyor; aşkla
erotizmi birbirinden ayrı gibi algılaması aşkta bastırmak zorunda hissettiği
ilkel dürtülerin porno tutkusunda dışa vurmasına yol açıyor.
Kadın-erkek arasındaki arzunun ve tutkunun sönmesi ve
sevişmelerin ilişkinin başındaki kadar ateşli olmaması çiftlerin artık
birbirlerini sevmediği anlamına gelmiyor. Kitaptaki hikayeler bunun en güçlü
kanıtları. Kadınlık ve erkeklik toplum tarafından öğretiliyor. Kadın,
önceliğinin cinsellik olmaması gerektiğini öğrendiğinden erkeği “aşk nesnesi”
haline getiriyor. Erkekse, erkek olmanın altın kuralının penisinin iyi
çalışması olduğuna inandırıldığından beri kadını seks objesi olarak görüyor.
Hal böyle olunca cinsellik, iki kişinin arasında yaşanan duygusal ve bedensel
paylaşımdan çok daha fazlası haline gelerek psikolojinin, sosyolojinin ve
felsefenin alanına dahil oluyor.
Kitap, bildiğimiz erkek cinselliğinin aslında
kadınlarınkinden çok da farklı olmadığını, erkeklerin psikoseksüel dürtülerinin
de kadınlarınki kadar aşkla iç içe olduğunu ve cinsellikle gelen hazzın her
zaman yeterli olmadığını ve çekici gelmediğini göstererek bilinmeyen gerçekleri
ortaya çıkarıyor. Cinsellik, benliklerini başka yollardan var etmeyi bilmeyen
ya da beceremeyen erkeklerin özel, önemli, güçlü ve arzulanan biri olma
isteklerini, daha da ötesinde duygusal anlamda elde etmek istediklerini kolay
yoldan sağlamanın bir aracı haline geliyor. Aşk ise, hala tanımlanabileceğini
zannettiğimiz ve peşinde olduğumuz ortak ihtiyaç; acı da onun parçası. Brandy
Engler, aslında uzlaşılması gerekenin bu ikisi olduğunun altını çiziyor:
Benliğimiz zedelenecek diye aşktan kaçmamalıyız.
Divanımdaki Erkekler bir
ilişki kılavuzu değil. Mükemmel ilişkinin, erkekleri ilişkide tutmanın veya
mutlu seksin altın kurallarını içermiyor, ama seksin sadece seks olmadığını,
çoğu zaman özünde psikolojik ve kültürel kodların yattığı bir deneyim olduğunu
ispatlıyor.
* Bu yazı 29 Kasım 2013 tarihinde Radikal Kitap'ta yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder