Ana içeriğe atla

Ve..

Eğer "o" sen olabilseydin ve geldiğinde ben tamamlanabilseydim ve gittiğimde tanımsız kalacağını bilseydim ve beni es geçemeyecek kadar kendin hissetseydin ve "biz"ken var(!)ım diyebilseydin ve ben ittikçe sen gelebilseydin, sonra kaçtıkça çekebilseydin ve düşündüğümü benden önce ritme dökebilseydin ve senin aldığın nefesi bile kendi hücreme katabilseydim ve beynimdeki nöronlara benden önce varabilseydin ve nedensiz yere sebebim olabilseydin ve koyacağım virgüle dahi müdahale edebilseydin ve gözlerin gözlerim olup bir sabaha açılabilseydi ve uykuya dalmadan önce yarılanmak için direnen inatçı göz kapakların olabilseydim ve seni düşündükçe beni kahkahadan ağlatabilseydin ya da acıdan inletirken göz yaşımı akıtabilseydin ve içimde patlayan her öfke dalgalanmasında lav akıntısı olup yine içime akabilseydin ve sonra birbirimizde gözle görülemeyecek kadar homojen küçük taneciklere ayrışabilseydik ve birimiz dibe çökerken birimiz yüzeye çıkabilseydi ve çırpındığımda yine benimle karışabilseydin ve beni delilik sınırına yaklaştırıp ve sonra yine mantık zırvalıklarına sıçratabilseydin ya da çalkantılarım arasındaki dinginliği yakalatabilseydin ve kuşku payı bırakıp yine de ‘eminim’ dedirtebilseydin ve içimdeki dürtü olup beni durmadan huzursuz edebilseydin ve tek bir "an"lık sessizliğinde ben yine kendimi bulabilseydim ve kendini aradığın yer yine zihnimin derinlikleri olabilseydi ve ben seni satır aralarımda bulabilseydim ve sen yine benim sayfa kenarlıklarım olabilseydin ve ben sana rağmen yazabilseydim ve yazarken her harfimde seni yeniden bulabilseydim ve yine de saçmalayabilseydim ve şuursuzca cümleler arasına bilmem kaç tane "ve" saklayabilseydim ve en aptal tıkanıklıkta sana vardığımın farkına varabilseydim.. seni aramak için daha fazla "ve"ye ihtiyaç duymazdım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSAN NEDEN SEVMEYE BU KADAR İHTİYAÇ DUYAR?

İnsan neden birini sevmeye bu kadar ihtiyaç duyar? Aslında belki sevgisiz de yaşayabiliriz ama bu çok anlamsız bir hayat olmaz mı? O yüzden, sevgiyi erteleyen insan hayatındaki boşluğu doldurmak için işkolikmişcesine işine sarılmaz mı? Her anını bitmek tükenmek bilmez sorumluluklarla doldurmaz mı ya da kendini o bir türlü tanımlayamadığı topluma adamaz mı? Birini sevmek isteriz çünkü hepimizin bir “neden”e ihtiyacı var. Çünkü “tek” kişiyseniz siz hala, dışlanacağınız ya da “yarım” hissedeceğiniz çok an vardır hayatta. Sinemaların 1 alana 1 bedava kampanyalarında diğeriniz eksiktir. Şehir fırsatlarının çift kişilik odalarında yalnızsınızdır. Evdeki battaniyeler çift kişilikse ısınamazsınız. Bir şiir yazacaksanız boşlukları doldurmanız gerekir. Yazılarınızda yan anlamlar gerekir. Mektuplarınızın bir “alıcı”ya ihtiyacı vardır. Bir mağazada kıyafet denediğinizde fikrini soracağınız biri lazımdır satış danışmanları dışında. Çalar saat dışında sizi uyandıracak biri olması gerekir. Pasta

Roman Kuramına Giriş

Ayrıntı Yayınları’nın Sanat ve Kuram dizisi kapsamında okuyucularla buluşan Roman Kuramına Giriş, eserin başlığında verilen ipucundan çok daha fazlasını sunuyor okuyucuya. Roman ve roman kuramları üzerine belli bir sınıflandırma ve portre oluşturma motivasyonundan uzak durulduğu kitap, roman üzerine yapılan düşünsel ve teorik argümanları merkezine alıyor. Zekiye Antakyalıoğlu’nun ifadesiyle de roman, “Roman nedir?” sorusunun cevabına sahip olmayan ve “tanımlanmaya, sınıflandırmaya direnen bir kurgusal anlatı biçimidir”. Bu açıdan bakıldığında, kitabın bir edebiyat kuramı veya akademik bir kaynak olmasından ziyade “roman okuyucusu” için yazıldığı unutulmamalıdır. Düşünsel tartışmaların yanı sıra kuramsal bir tabana da sahip olan çalışma, özellikle roman okuyucusunun bu kitabı okumasını amaçlıyor. Özetle, Roman Kuramına Giriş ’in bu yönüyle belki de akademinin her alanı için örnek niteliğinde bir kitap olduğunu belirtmekte fayda var. Kitabın bölümlerine bakıldığında “Tanımını

Bir büyük yalan: “Yazmasam deli olacaktım” ya da marazi bir eylem olarak yazma edimi

Edebiyat tarihinin “yazmasaydım çıldıracaktım” diyen yazarlarla dolu olduğu hemen herkes tarafından bilinir. Hatta iyi bir yazar olmanın yolunun adeta bu kanonlaşmış histerik itiraftan geçtiğine inananlar da çoğunluktadır zannediyorum. Bu duyguyu en yalın ve samimi şekilde dile getirenlerden birisi de Sait Faik Abasıyanık’tır. Harita’da Bir Nokta öyküsünde yazma edimine duyduğu zarureti şu satırlarla dile getirir usta yazar:  “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmazsam deli olacaktım.” Şöyle bir sahne canlandırabiliyor musunuz kafanızda: Tonla para döküp terapiye gidiyorsunuz ve bir süredir içinde bulunduğunuz ruhsal