Ana içeriğe atla

İki Harflik Leş Gibi Bir Dünya: “AZ” – Hakan Günday – Cansu Karagül


“Belki de az, her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir…”
Herkes yazdı; ama bu kitap hakkında ne kadar ne kadar çok yazılsa o kadar Az.
Aslında ne kadar az ve ne kadar çok sebebi varmış hayatta kalmamızın ya da ölmemizin. Ve aslında hiç rasyonel bahanelere gerek yokmuş ölmek ya da öldürülmek için. “Vur” ya da “dur”.. 3 harflik kelimelerden ibaret işte ömürlerimizin vadesi. Ve aslında hangimizin geçmiyor üzerinden düzinelerce 52’lik nice canisi.
Hangimiz doğmuyor seçemediği ana- babaların “piç”leri olarak ve dönmek istemiyor içinden pörtledikleri rahimlere. Kaçımızın hayatı geçmiyor görünmez apartman daireleri ya da cezaevlerinde değil 5 ya da 24 sene.. Yanlış bir hayatı yanlış ya da doğru yaşamak değil mi mesele.. Yaşayarak intikam almak hepsinden ya da ölerek intikam almak kendinden.. Çünkü bazen varlığımızdır diğerlerinin ömrüne son veren ya da anlık zaaflarımızdır başımızı ezdiren. Ve aslında ne de ucuzdur insan ömrü 3-4 ineğe ya da 3-5 kuruşa tekabül eden.
Kim bilir kaç yüz bin çocuk ya da genç kız var daha ucuza giden. Kaç insan var hedefini şaşıran kurşunlarla ruhunu teslim eden ya da hayatının geri kalanını topallayarak geçiren.. Ve her zaman da doğmaz insan bir anneyle. Bazıları doğar dünyanın bir ucundaki “Anne”lerle.. Ve basmaz 1 yaşına insan 1 yıllıkken, 17’sinde 2’sine basan Derdâ gibi. Ve ölüm son vermez bazılarının nefes almasına bazen, hak eden yaşatılmayı Oğuz Atay gibi.
Satılır sayısız 11’likler birer mal gibi. Kırbaçlanır bedenler canı çıkarılana kadar, tozu çıkarılmaya çalışılan kilimler gibi. Bazen sadakatsizlik ya da 52 kişinin altına yatmak değildir orospuluk. Üzerinize abananların yaptıklarının adıdır onun esas anlamı.
Bazen kendidir insanın kendi mezarına tüküren ve ölmüş bedenini ceset gibi tabuta gömen ve diriltmesi için de yıllarca birini bekleyen. Hepimiz atarız beynimizi tümör gibi kemiren yalnızlığın o ortak çığlığını “ben buradayım, sen neredesin?” nidalarıyla yükselen. Ve her intikam alınır sırasını bekleyen Tayyar ya da Bezir gibilerden.
“Ve herkes görünene aldanmaya hazırdı. Çünkü görünene aldanmak, hayatı dayanılır kılmanın ilk şartıydı…”
Bilinir, yanlış ya da doğru gözüken, yalnız başına yanlış ya da doğru değildir esasen. Bir suç varsa ortada, bu tek bir kişinin vebali değildir; çünkü hayat boyu size onlarcasının kirli geçmişi eklenir; çünkü hayat her zaman dışınıza boşalmaz ya da yetmez çoğu kez prezervatifler engellemeye korumak için “iç”inizi, kayıp gitmesin diye katil spermler.
Ve varırız şu sonuca: bazen kırk yıl, bazen bir ömür gerekir adı adınızla aynı olmasa da, o’nu bulana kadar geçirdiğiniz, bir o kadar daha yaşamanıza değen. Kim olduğunu bilmezken kendinizden daha çok bildiğiniz “diğer”iniz, kalan vaktiniz için çok ya da az anlam ifade eden..
“Seksen yaşındaydı.
İkisi de.
Birlikte olabilmek için kırk yıl,
Birlikte ölebilmek için de
Bir kırk yıl daha
Yaşamışlardı.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yanlış Bir Türkiye Doğru Yaşanmaz

İçinden geçtiğimiz günler aşikâr. Günlerdir, “ne yazacağım” ile, “yok yok, kafamı toparlayamıyorum” cümleleri peş peşe sıralanıyor. Derken, birden bir şimşek parlıyor ve ak sakallı ilham ninesi aklımı çeliyor. Bilinmeyenli bir denklemi çözmeyeceğime göre, diyorum, bildiğimiz şeyleri sıralayayım. Gezi’den bu yana her gün kara kara düşündüğümüz ve düşün düşün bir türlü işin içinden çıkamadığımız şeylerin bir kez daha üzerinden geçmek istiyorum. Tünelin sonundaki karanlığın resmini çizmek gibi sado&mazo bir niyet güdüyorum. Geçen yıla kadar baĞzı şeyler hâlâ hayalken (kâbusken demek daha doğru aslında), hayal gibi gözüken her şeyi mümkün kılan iktidarın kudreti hepimizin yüzüne günbegün tokat gibi çarpıyor ne yazık ki. Bizler, “gülmek devrimci bir eylemdir” derken aslında olan şey bir darbeydi bu ülkede. Kurumlarıyla, organlarıyla, hukukuyla, rejimiyle, insanıyla topyekûn “yeni” bir Türkiye var karşımızda. Elbette yıllardır önümüze konan ve hepimizi zehirleyen yemek aynı, asl...

Bir büyük yalan: “Yazmasam deli olacaktım” ya da marazi bir eylem olarak yazma edimi

Edebiyat tarihinin “yazmasaydım çıldıracaktım” diyen yazarlarla dolu olduğu hemen herkes tarafından bilinir. Hatta iyi bir yazar olmanın yolunun adeta bu kanonlaşmış histerik itiraftan geçtiğine inananlar da çoğunluktadır zannediyorum. Bu duyguyu en yalın ve samimi şekilde dile getirenlerden birisi de Sait Faik Abasıyanık’tır. Harita’da Bir Nokta öyküsünde yazma edimine duyduğu zarureti şu satırlarla dile getirir usta yazar:  “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmazsam deli olacaktım.” Şöyle bir sahne canlandırabiliyor musunuz kafanızda: Tonla para döküp terapiye gidiyorsunuz ve bir süredir içinde bulunduğunuz ruh...

Alışmak Sevmekten Daha Zor Geliyor

Bir ilişkiyi sonlandırmak, yeni bir ilişkiye başlamak kadar zor gelir insana; çünkü her bir yeni ilişki, yeni heyecanlar, yeni tatlar, yeni hazlar anlamına olduğu kadar yeni kırgınlıklar, yeni yılgınlıklar, yeni vedalar anlamına da gelir. Her yeni başlangıç yeni bir potansiyel ayrılıktır aynı zamanda. Bazen eskilerin hayaleti öyle dadanır ki zihnimize, başından çok sonuna odaklanırız ilişkilerin de: “Ya bu da öyle biterse?” Bu evham bazen kalbimizi öyle körleştirir, öyle köreltir ki içimizi, yeni insanlardan, yeniden sevmelerden, yeniden alışmalardan ölesiye korkarız. Nerede bize yakılan bir yeşil ışık görsek, ardımıza bile bakmadan tünelin karanlık ucuna doğru hızla depar atarız. Kimi zaman tamamen farkında kimi zamansa tamamen istem dışı olarak iteriz ayağımıza kadar gelen mutluluk fırsatını. Yeni bir yenilginin korkusu öylesine felç eder ki bizi, adım atamaz hale geliriz. Beckett’in şu ünlü, “ Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil .” s...