Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aylak, Yalnız ve Gezgin Bir Ruh: Jack Kerouac

Daha önce ‘Yolda’, ‘Zen Kaçıkları’, ‘Yeraltı Sakinleri’ gibi en önemli yapıtları yine Ayrıntı Yayınları’ndan çevrilen Fransız asıllı Amerikalı romancı ve şair Kerouac’ın ‘Yalnız Gezgin’i, tabiri caizse onu en çok parlatan ‘Yolda’ kadar beğeni toplayan bir kitap. Her ne kadar kendisi bu sıfatlandırmalardan hazzetmese de, Allen Ginsberg ve William S. Burroughs gibi Beat kuşağının ismi en bilindik olan Jack Kerouac, ‘Yalnız Gezgin’le okuru şehirlerin içinden, kıyıların kenarından geçen bir yolculuğa çıkarıyor. Bir kaçış hikâyesi Yalnız Gezgin Jack Kerouac Çeviri: Funda Uncu Ayrıntı Yayınları 192 sayfa. Yolculuklar aslında dışarıyı gezip görmek kadar insanın kendi içini keşfetmek için de çıktığı bir seyahattir. Kendimizle baş başa kalabilmek, kendimizden kaçabilmek ya da yaşanabilecek yeni bir dünya keşfetmek için dağlar bayırlar aşarız, kilometreler kat ederiz çoğu zaman. Ardımızda bırakmak istediğimiz yalnızlıklardan, acılardan, yaşanmışlıklardan, kısacası varoluşumuzdan kurtulab...

7. TÜRKİYE TİYATRO BULUŞMASI'NDAN İZLENİMLER: "Yazıklar Olsun Kurtarıcı Bekleyenlere"

Tiyatro sanatını yaşatmak ve halkla buluşturmak için Dikili'de yapılan Tiyatro Buluşması'na emek veren, kurtarıcı beklemeden elini taşın altına koyanlara, katılan, dinleyen, izleyen herkese çok şey borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Türkiye’nin en önemli buluşmalarından biri olan, binlerce insanın birbirine temas ettiği sanat soluduğu 15-18 Ağustos tarihlerinde Dikili’de gerçekleştirilen  Yedinci Türkiye Tiyatro Buluşması ’nı geride bıraktık. İzmir Yenikapı Tiyatrosu’nun öncülüğünde ve Dikili Belediyesi’nin, özellikle de Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in desteğiyle gerçekleşen ve benim de katılımcılar arasında yer aldığım festival tahmin edilebileceği gibi (ve ne yazık ki) görünür (!) medyada yer almadı. Etkinlikle ilgili haberlerin basında tek tük sayıda yer alması, kültür sanattaki merkez-periferi yaklaşımını akıllara getiriyor. Malum son yıllarda sanat için sanat ve tiyatroda biçimcilik adeta kutsanırken, İstanbul –hatta Beyoğlu ve çevresi– dışında gerçekleşen...

Sonsuzluk ve bir bira

“Çocukluğum babamın ayık tek bir akşamını bile görmeden geçti.” Bir şehir düşünün, alkol mimlenmemiş olsun ve “iki gece üst üste içildiği zaman” çok içilmiş sayılmasın. Bir kasaba düşünün, “zamanın ilerlediği tek yer meyhaneler” olsun. Bir meyhane masası muhabbeti hayal edin, içinde Proust’un, Borgess’in, Beckett’in ya da Bukowski’nin adı geçsin. Bolca bira, tutkulu bir aşk, tutunamayan bir yazar, ne şehirli ne kasabalı olabilmiş insanlar, Vito Bar - nam-ı diğer Engin’in Yeri ve Lüleburgaz… Aslında 1001 Fıçı Bira , ne birinin ne de diğerinin; ama ayrı ayrı her birinin hikâyesi.   Roman ve hikâye yazarlığının yanı sıra Taraf Gazetesi’nde tiyatro eleştirileri ve çeşitli mecralarda edebiyat üzerine yazan, aynı zamanda İMC TV’de Kültür Sanat Editörü olan Ferhat Uludere’nin yayımlanmış ilk romanı olan ve Yitik Ülke Yayınları tarafından yeniden basılan 1001 Fıçı Bira, yazar hakkında kısa bilgilerin yer aldığı ilk sayfalardan itibaren çakırkeyif bir sürükleyiciliğe sahip. Kend...

Kurguyla gerçek arasında bir roman

Roman, kendine has estetik ölçütlerle değerlendirilmeyi hak eden ve gerektiren bir edebi türdür. Buna rağmen her roman –ne denli kurguya dayalı yazılmış olursa olsun, içinden çıktığı döneme dair birtakım kalıntılar barındırır. Elbette bu kalıntılar tarih kitabı misali bir analize izin vermez, zira en nihayetinde bir edebiyat türü olan romana bu şekilde yaklaşmak onun sanatsal değerini hiçe sayıp kitabı da bir tarihi belgeye indirgemek olur. Ancak toplumsal olgular gibi, sanat alanının da icra edildiği çağ ile yakından bir ilişkisi olduğu göz ardı edilemez. Buna verilebilecek en bariz örnekler, 20. yüzyıl başında Almanya’da I. Dünya Savaşı’na, Rusya’da ise Sovyet rejimine bağlı olarak gelişen sanat akımlarıdır. Bu bağlamda, Mihail Bulgakov’un kendi yaşam tecrübelerinden yola çıkarak yazdığı Teatral Bir Roman (Siyah Kar), bir piyesin sahnelenme sürecinin yanı sıra hem dönemin belli siyasi ve toplumsal koşullarına, hem de Moskova’daki tiyatro dünyasına ışık tutar.  Dünya klas...

Bourdieu’den davet var

Geçtiğimiz yıl yayıncılık sektörüne katılan Heretik Yayınevi, mayıs ayında çıkardığı tazecik üç kitap ile okuyucuyla selamlaştı. Manifestolarında “ sadece sosyal ve doğa bilimlerinde değil, edebiyatta, sanatta ve her türlü kültürel yaratım alanlarında, çatlaklardan sızan eleştirinin beşiği olmayı” şiar edindiğini belirten Heretik, mevcut kitaplarıyla sosyal bilimler alanındaki, -özellikle de sosyoloji- yayınlarında mevcut bir gediği dolduracağa benziyor. Yayınevinin kurucusu ve Pierre Bourdieu – Seçilmiş Metinler (Choses dites) ’i Türkçe söyleyen (kendisi “çevirmen” yerine Can Yücel’den “Türkçe söyleyen” ifadesini ödünç almayı tercih etmiş) Levent Ünsaldı aynı zamanda Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde akademisyen. Hal böyle olunca yayınevi politikası ve tercihlerinin de soysal bilimlerden yana olması hiç şaşırtmıyor. Türkçedeki Bourdieu (1930-2002) çevirilerinin vahameti, okurları tarafından sıkça dile getirilen ve şikâyetçi olunan bir gerçektir. Bir diğer sıkıntı ise,...

Ufacık tefecik içi dolu Alper Kamu

Bittiğinde üzüldüğü kitaplar, “benim yazarım” dediği isimler vardır pek çok sadık edebiyat okurunun. Son yıllarda bu yazarların önde gelenlerinin başında Alper Canıgüz olduğu su götürmez bir gerçektir. Özellikle de Oğullar ve Rencide Ruhlar, Canıgüz yazınıyla ilk defa buluşan hemen herkesin rutin edebiyat anlayışında şiddetli sarsıntılara yol açmış, bu anlamda da alternatif bir okur kitlesinin, “Canıgüz okuru”nun doğmasına vesile olmuştur. Bir de kahramanları vardır herkesin hayatta. Kimi gücünü kaslarından, kimi zekâsından, kimi yaşından (yaşın tecrübe, tecrübenin ise güç doğurduğundan söz edilir, her ne kadar Alper Kamu karakterinde bunun tam tersine rastlasak da), kimi ise özel yeteneklerinden alır ve kahraman olarak adlandırılır. Çoğumuz için öncelikler değişse bile, muhtemelen hiçbirimiz kahraman dendiğinde beş yaşında bir çocuğu aklımıza getirmeyiz. “Beş yaşının baharında”ki bir velet olan isyankar, zeki, fazlasıyla bilgili, meraklı, dikkatli, akıllı fırlama Alper Kamu t...

Sanat Suç ise Masumiyet Düştür

“Suç edimiyle şu ya bu biçimde buluşturulan ‘sanat’ın –olmazsa olmaz– ‘eleştirel duruş’u, demokrasiyi içselleştirememiş günümüz toplumlarında da, dayatmacı ideolojilerin ‘evcilleştirme’ operasyonuyla karşı karşıyadır.”(Prof. Dr. Ayşegül Yüksel) Aralık 2012’nin ortalarında, ismine pek de kulağımızın aşina olmadığı Ceylan Yayıncılık’tan manifesto niteliği taşıyan bir kitap yayınlandı: “ Sanatta İşlenebilecek Suç Yoktur ”. İzmir Yenikapı Tiyatrosu’nun derlediği Sanatta İşlenebilecek Suç Yoktur , bir vicdani red eylemi sırasında Gogol’un ‘Palto’ adlı oyununu oynaması sonucunda ‘halkı askerlikten soğutmak’la suçlanan ve davayla ilgili, “Sanatta hiç bir suçun olmayacağına inanıyoruz. Bu davada yargılanan ben değilim, sanattır. Sokakta olmaya, sanatı barış diliyle büyütmeye devam edeceğiz” diyen arkadaşları Nimet Nazlı Masatçı’nın yanında olduklarını göstermek amacıyla, karar duruşmasının da olduğu 11 Aralık 2012 günü okuyucuyla buluştu. Kitap, hukuki bir davaya karşı ses çıkara...