Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

21. yüzyılda bir ‘Don Kişot’ masalı

Ünlü yayınevlerinin aksine, pek çok yeni ve genç yazara kendini gerçekleştirme fırsatı sunan ve son dönemde adını ardı ardına yayımladıkları yeni kitaplar ve sosyal medya aracılığıyla sıkça duyuran Yitik Ülke Yayınları, şimdi de ‘Don Quijote’nin Üçüncü Cildi’nde buluşturuyor okurla Ferhat Uludere’yi. Oğuz Atay, Beckett, Oblomov, Godot vs… Öyle bir roman düşünün ki, o romanda Ferhat Uludere, Cervantes, Badincani,  Oğuz Atay, Ivan Gonçarov, Samuel Beckett, Don Quijote, Oblomov, Coşkun Ermiş, Zahar, Sancho, Vladimir, Estragon, Godot ve daha pek çoğunun yolları kesişsin. Hatta hayal gücünüzü biraz daha zorlayın ve muğlâk bir zamanda var olan bir ağacın yerine inşa edilmiş yine muğlâk olan bir yerdeki köhne bir handa Don Quijote’nin, Oblomov’un ve Coşkun Ermiş’in kadeh tokuşturduğunu getirin gözünüzün önüne. İşte Uludere, yeni kitabında imkânsızın sınırlarını olabildiğince zorlayarak ve gerçekliği yerle bir ederek adeta okurun yaratıcılığını zorluyor.  Yazıldığı dönemden bu ya

Seveceksin Diye Ödüm Kopuyor

Sevmeyi çok sevip de, iş kahır çekmeye geldiğinde  vınnn  diye tüymeyi seçen bir nesildik biz. Aşkı filmlerde, kitaplarda, şarkılarda sevdik. Tıpkı bir sureti sever gibi. Hiç pisliği yok tabii. Temiz iş, bittiğinde olay mahallini terk edersin. Çok çok etkisi sürer biraz belki. Durağa gelip indiğinizde, zil çalıp da derse girdiğinizde, ofisteki masanızda yerinizi kaptığınızda, sofraya oturup yemekten bir lokma aldığınızda, iki tek attığınızda, yahut alelacele bir sevişmeden sonra geçer. Hiçbiri değilse, uyuyup uyandığınızda  geçer ve steril hayatınızın suret-i mutluluğuyla yaşamaya kaldığınız yerden devam edersiniz. Asla bizim suçumuz değildi aslında. Bize sevmeyi yanlış öğretmişlerdi. Biraz da biz kendi yorumumuzu katıp kendi mealimizi yaratmıştık. Ondandı hep, yeryüzündeki insan sayısı kadar farklı sevme biçimi vardı. En iyi ihtimalle bulacağımız, kendimizinkine en yakın olanıydı. Yolumuz uzun ve dikenli tellerle doluydu. Belli ki daha gidecek çok yolumuz, çekilecek çok çilemiz